30 Kasım 2011 Çarşamba

ÇAM AĞACI SÜSLEDİK

Şu minik çam ağacının güzelliğine bakar mısınız? Ne kadar sevimli değil mi? 
Her şeyin miniğinin sevimli olduğu gibi bu minik ağaç da çok şeker. 
Peki neden böyle allandı pullandı dersiniz?

Komşumun öğretmen adayı güzel kızı için. Daha doğrusu bir ders kapsamında yapacağı sunumunda kullanılmak üzere süslendi. Öğretmen adayımızın, ilerde öğrencilerine bir konuyu anlatması gerektiğinde nasıl bir yol izleyeceğini, ne tür  materyaller kullanabileceğini, sınıfa hakim olup, bilgilerini nasıl miniklere aktarabileceğini göstermek üzere bir çalışma yapması gerekiyordu. Onun konusu da yeni yılın öğrencilere anlatılmasıydı. Kendisi zaten sunumunu hazırlamıştı ben yalnızca materyalin hazırlanması konusunda ona yardımcı oldum. Birlikte bu şeker çam ağacını, tamamen evde olan malzemelerle zevkimize göre alladık pulladık. Minik kutuları hediye paketi şeklinde kaplayıp üzerine fiyonk yapıştırdık. Hediye paket kağıtlarından içi pamuk dolgulu minik toplar yaptık. Ahşap detaylı bir kolyenin parçalarından bir ikisini üzerine astık. Bir dizi kırmızı boncuğu çamın dalları arasından geçirerek etrafına doladık ve çamın en tepesine de kırmızı ve sarı saten şeritden çiçek yaparak taktık. İşte yeni yıl çamımız hazır...




Onun bugün sunumu var. İnşallah sunumu başarılı geçer ve hocası ona emeklerinin karşılığı olan güzel bir not verir. Eminim o başaracak ama ben yine buradan ona sunumu için bol şanslar diliyorum. Tabi alacağı notu da merakla bekliyorum.

   

21 Kasım 2011 Pazartesi

BAYRAM HEDİYELERİM:)


Banuca Bir Şeyler isimli bloğu duymayanınız var mı acaba? Eee duymayanlar varsa burdan öğrenirler artık:)
Banu ablanın bloğunu daha önceden takip ediyordum ama ilk temasımız bir kartpostal etkinliğinde olmuştu. Kendisi etkinlikte benim kartpostal yapıp göndereceğim arkadaşımdı. O zaman da bir kurban bayramıydı. Bu kurban bayramında da kendisi marifetli elleriyle yaptığı birbirinden güzel hediyeleri ile şaşırttı beni. 

Aslında hediyeleri elime ulaşalı çok oldu. Ancak her sene olduğu gibi bu sene de biz memleketimizdeydik. Tatil dönüşü de önce minik Emir, sonra ben, sonra da eşim sırayla hasta olduk. O, şu, bu derken kendisine buradan gecikmeli bir teşekkür postu yazmak istedim. 

Teşekkür ederim Banu Ablacım, zahmet edip gönderdiğin hediyelerin için. Maceralı bir kargo takibi sonucu yüzümü gülümseten el emeklerin için KOCAMAN TEŞEKKÜRLER. Ellerine, yüreğine sağlık.

Banu Abla, bakıyorum bu ara hep blog arkadaşlarını o otantik evinde konuk ediyorsun. İnşallah bir gün benim de yolum düşer de o doğa harikası içindeki evine konuk olup bir kahve içmek kısmet olur. Eee tabi ben de Konya'ya beklerim seni. 

5 Kasım 2011 Cumartesi

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN


TÜM SEVDİKLERİMİZLE SAĞLIKLI, MUTLU, GÜZEL DAHA NİCE BAYRAMLAR YAŞAYABİLMEK UMUDUYLA KURBAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.

29 Ekim 2011 Cumartesi

YAŞASIN CUMHURİYET

CUMHURİYETİMİZİN 88. YAŞI TÜM ÜLKEMİZE HAYIRLI OLSUN. 
UMARIM FELAKETSİZ, TERÖRSÜZ, BÜYÜK ÜZÜNTÜLERİN YAŞANMAYACAĞI BİR CUMHURİYET SENESİ OLUR. 
NİCE CUMHURİYETLİ SENELERE...

*AYRICA BUGÜN BENİM BÜYÜK ABLAMIN DOĞUM GÜNÜ. ABLACIM İYİ Kİ DOĞDUN. SEVDİKLERİNLE NİCE GÜZEL GÜNLER GEÇİRMEN DİLEĞİYLE SENİ KOCAMAN ÖPÜYORUM.

19 Ekim 2011 Çarşamba

:(...


BU ACIYI KELİMELERLE TARİF ETMEK İMKANSIZ. ARTIK BUNA BİR DUR DENSİN. BAŞKA ANNE BABALAR EVLATLARINI, KADINLAR EŞLERİNİ, ÇOCUKLAR BABALARINI LANET OLASI TERÖR YÜZÜNDEN KAYBETMESİN. 
YÜZYILLARDIR BİR MOZAİĞİN EŞSİZ PARÇALARI GİBİ TÜRKÜ, KÜRDÜ, ALEVİSİ, SÜNNİSİ, LAZI, ÇERKEZİ, SAĞCISI, SOLCUSU BİR ARADA YAŞADIĞIMIZ GÜZEL ÜLKEMİZDE, KARDEŞLER ARASINA NİFAK SOKAN KİRLİ ELLER KIRILSIN.  
ÜZGÜNÜM. ÇOK ÜZGÜNÜM....
TÜM ŞEHİTLERİMİZE ALLAHTAN RAHMET, AİLELERİNE SABIR DİLİYORUM. ACILARINI YÜREKTEN PAYLAŞIYORUM...
HEPİMİZİN BAŞI SAĞOLSUN... 

12 Ekim 2011 Çarşamba

HEDİYE ÇEKİLİŞİ

ÇATI KATI isimli blogu bilmeyeniniz yok gibidir. Şimdi eczanemizde.com ile birlikte bir hediye çekilişi organize etmişler. Siz de çekilişe katılıp şansınızı denemek isterseniz burayı ziyaret etmenizde fayda var:)

28 Eylül 2011 Çarşamba

EMZİK HİKAYEMİZ VE KEÇE EMZİK ASKISI

Eminim çoğu anne- baba emzik kullanımı konusunda tereddüt yaşamıştır. Biz de pek emzik kullanma taraftarı olmayan anne-babalardandık. Ama yine de her ihtimale karşı Emir dünyaya gelmeden önce aldıklarımızın arasında bir emzik de vardı.

Ben de keçe delisi bir anne olarak hemen bir keçe emzik askısı yaptım tabiki:)) İçi elyaf dolgulu arabamızın arkasına, yaka kartlarını tutturmak için kullanılan mandallardan ekledim.


Emir başlangıçta emzik emen ya da emzik emmeye hevesli bir bebek değildi. Ta ki 1 buçuk- 2 aylık olduğunda gaz sancıları başlayıp huzursuzlanana kadar. Bu dönemde onu sadece emzirerek rahatlatabiliyordum. Sürekli emmek istiyordu. Sürekli emen Emir, sürekli hava yutuyor ve tabir yerindeyse bir gaz bombasına dönüşüyordu. Biz de çareyi emzikte bulduk. Bu arada emzik beğenmeme sorunu ortaya çıktı. Biz aman emziği ağzına alıyor, iyi olsun, kaliteli olsun diye gidip Chicco'nun ilk fotoğrafta gördüğünüz emziğini aldık. Ama bizim küçük bey bu emziği beğenmedi. Hatta o dönemde Konya'daki blog yazarı arkadaşlarımız bizi ziyarete gelmişlerdi. (Tık, Tık, Tık)Deneyimli anne Hilal- Hilal'in El Emeği (burdan sevgilerimi gönderiyorum. Şimdi o da ikinci kez anne olmayı bekliyor) kendi oğlunda yaşadığı emzik sorunundan bahsetmiş, çareyi sıradan bir emzikte bulduklarını anlatmıştı. Ben de ilk iş gidip mahellemizdeki marketten Bambino'nun emziğini aldım ve Emir Bey bu emziği sanki 40 yıldır kullanıyormuş gibi emmeye başladı. Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere:)))

Gaz problemlerimizin azaldığı dönemde emzik de sadece uyku öncesi bir ritüel haline geldi. Şimdi sadece uyumadan önce emzik kullanıyor. Uyuduktan sonra ya kendisi bırakıyor ya da ben usulca ağzından çekiyorum. Bu yüzden biz şimdiye kadar hiç emzik askımızı kullanmadık :((( Ama olsun o kullanmasa da onun için birşeyler yapmak, emek harcamak beni çok mutlu ediyor.





27 Eylül 2011 Salı

LOHUSA TACIM

Nedendir bilmiyorum ama bizim oralarda yeni evlenen, yeni doğum yapanlar kırmızı yazma (kimi yörelerde yemeni denir) bağlarlar. Ben de adettendir deyip, doğumdan sonra üzerimde kırmızı birşeyler olsun diye kırmızılı bir lohusa tacı yaptım.


Kalın keçeden yaptığım çiçeğin üzerine siyah boncuk ve iple süsledim. Daha önce eşimin aldığı bir çiçeğin kırmızı tülünden ve Emir için hazırladığım bebek şekerinin beyaz tülünden keçe çiçeğin arkasına diktim. 1 liraya aldığım tacın üzerine silikon tabancasıyla yapıştırdım.

Hastanede ve bir süre evde kullandığım lohusa tacımı benden sonra doğum yapan yakın arkadaşlarımdan, minik Zeynep'in annesi Yeliz'e hediye ettim. Şimdi lohusa tacımız onda. Belli mi olur belki o da başka bir hamile arkadaşına verir ve benim lohusa tacım bir sürü minik mucizenin doğumuna şahitlik eder:)  



26 Eylül 2011 Pazartesi

BEBEK ŞEKERİ SEPETİ

Biliyorum blog yazma konusunda çok tembelim. Bu aralar iyi bir blog takipçisiyim. Blogları geziyorum. Okuyorum. Yorum yapıyorum. Ama sıra kendi bloguma gelince  sınıfta kalıyorum. En son yazımın üstünden bir ay geçmeden yeni bir yazı ekleyemez oldum. Her neyse lafı fazla uzatmayarak sizi, hayatımın minik prensi için hazırladığım bebek şekeri sepetleri ile başbaşa bırakıyorum.



Bu sepet küçük ablamın hediye ettiği ekmeklikten yapıldı. İçindeki kumaş kılıf çıkartılıp kalın beyaz saten şerit ile sepetin kenarları süslendi. Üzerine kocaman bir kurdela yapıldı.

Bu küçük sepeti hastanede kullanmak için yaptım. Sepeti büyük kare bir tül parçasının içine yerleştirdim. Tülün uçlarını ortadaki tulumlu çubuğun üzerine, mavi tulumun hemen altına gelecek şekilde kurdela ile bağladım. İçi şekerle dolu ve dışı tülle süslenmiş fotoğrafları malesef yok. Çünkü bu sepeti doğuma gitmeden bir önceki akşam yaptım. Hastanede de fotoğrafını çekmek aklımıza gelmedi.

Eve gelen misafırlerimize ise şekerlerimizi bu sepette ikram ettik. Sepeti Migrostan 9 lira gibi bir fiyata almıştım. Keçeleri alalı uzun zaman oldu. Bu beyaz keçeyi de pek kullanma alanım olmamıştı. Tülün de metresi 7 liraydı sanıyorum. Mavi organze kurdelanın da küçük bir makarasını 1 liraya almıştım. Üzerinden zaman geçtiği için tam fiyatlarını hatırlamasamda aşağı yukarı böyleydi.


Sepetin tabanına göre kestiğim kalın beyaz keçennin etrafına, ucuna mavi organze şerit geçirerek büzdürdüğüm tülden iki kat diktim. Sepetimizin sapına beyaz ve mavi organze şeriti doladım. Üzerinde sevimli figürler bulunan minik mandalları sepetimizin sapına taktım. Veee bebek şekerlerimiz için sepetimiz hazır olmuş oldu.


18 Temmuz 2011 Pazartesi

BEBEK ŞEKERLERİMİZDEN ALMAZ MIYDINIZ?

Buyrun buyrun, siz de bir tane alın :) Ardından oğlum için iyi dileklerinizi günderin lütfen:)


Dünyaya küçük bir birey getirmenin en zevkli yanlarından birisi de onun için hazırlıklar yapmak olsa gerek. Oğlum için bir düğüm atmak bile beni çok mutlu ediyor. İşte bunlarda göbişim burnuma değerken hazırladığım, eksiklerini doğuma gideceğimiz günün gecesinde anneciğim ve eşimle tamamladığımız bebiş şekerlerimiz.

Malzemelerini daha önce burada yazdığım gibi internetten sipariş vermiştim. Eksik olan bir kaç malzemeyi (kurdela, badem şekeri, lavanta gibi) temin ettikten sonra şekerlerimizi ana hatlarıyla hazırladım. Bir kısmına mıknatıs yapıştırdım. Üzerine badem şekerleri ve etiketlerini yerleştirmedim. Hijyen açısından şekerlerini eklemeyi son ana bıraktım hep. İşte bunlar mıknatıslı olanların buzdolabındaki görüntüsü.
                                                       
Etiketlerini kendim bilgisayarda renkli olarak hazırlamıştım ama evdeki hesap çarşıya uymadı malesef. Evdeki yazıcımız siyah- beyaz. Etiketlerin basımını doğum iznine ayrılmadan önceki haftaya bırakmıştım. Doğum iznine de bir hafta önce ayrılınca etiketleri evde basmak zorunda kaldım. O yüzden renkli olamadılar. Etiketlerimizin orjinal hali bu şekildeydi. Burdan paylaşalım da içimizde kalmasın değil mi :) 
Bebek şekerlerimizde 6 farklı figür vardı. aşağıda onları tektek görebilirsiniz.
 
Tombiş Ayıcık
 
Biberonlu Ayıcık

 
Leylek
 
Küçük oğlan çocuğu (Benim oğluşuma mı benziyor ne. Benim prensim de şarışın :) )

Önlüğümüz

Bebiş arabamız

Bu da kolajlanmış haldeki toplu görüntüleri
Hastaneye götürdümüğüz bebek şekerlerimizin sepeti evde kullandığımız sepetten daha farklıydı. O biraz daha küçük bir sepetti. Onu ve ilk fotoğrafta gördüğünüz sepetimiz de bir sonraki postumuzun konusu olsun. Şimdilik bu kadar fotoğraf yeter değil mi?

Haydi sevgiyle kalın. Ben de oğluşumla biraz oynayayım...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

TARİH 18 ŞUBAT 2011 (Doğum Hikayemiz)


Hamilelikti, doğumdu, blog yasaklarıydı derken bloğumla olan ilişkimi bir türlü rayına oturtamadım. Ama artık üstümdeki rehaveti atıp, yazmaya doğum hikayemizle başlayayım dedim.

Hamilelik dönemim genel anlamda iyi geçti diyebilirim. Bulantı, kusma gibi yan etkiler pek yaşamasam da ilk aylarda acayip bir uyku ve yorgunluk hali beni benden almıştı. 4. aydan itibaren eski enerjik halime dönebildim. Bebeğimin de Allah'a şükür gelişimi gayet iyiydi. Ancak daha önce de bu postumda bahsettiğim gibi daha hamileliğimin 36. haftasında yaşadığım ağrılar nedeniyle erken doğum yaşama riskini atlattık diyebilirim. Şükür, benim minik yaramazım annesinin karnını sevmiş olacak ki biraz daha kalmaya karar verdi :)

Herşey yoluna girmişti ama doktor kontrollerimiz daha sıklaştı. Tek bir nokta vardı. O da küçük beyimizin henüz doğum pozisyonu almamış olmasıydı. Her doktor kontrolüne gittiğimiz de bu sefer döndü galiba diye ümit etmeme rağmen, küçük bey dönmek için hiç bir çaba göstermiyordu. Aksine poposunun üstünde oturup duruyordu :) Doktorum da bu saatten sonra dönmesinin çok zor olduğunu söyledi. Ben aslında normal doğum yapmak isterken, tıbbi nedenler ve bebeğimin ve benim sağlığım için sezaryen olma kararı aldık. Bir bakıma sezaryen olmak sanırım benim için iyi oldu. Çünkü hastane yollarında doğum yapabilirdim. Evimiz ve hastane arası oldukça mesafeli ve eşim kontrol için her hastaneye gittiğimizde yolları karıştırıyordu. Ben de her seferinde öğren artık şu yolları ben sancı çekerken sana yol tarif edemem diye şaka yapıyordum. Demekki Allah'ım yollarda doğurmama razı olmadı :)))) Özetle her işte bir hayır var.

Her neyse son olarak sezaryen için gün belirlendi. 18 Şubat 2011 Cuma günü bebeğimi, minik Emir'imi kollarıma alabilecektim. Allahım 4 gün mü? Daha yapmam gereken, yapılması gereken bir sürü şey vardı. Ailelerimize haber verecektik. Ev temizlenecekti. Hastanede ikram edilecek bebek şekerleri için sepet süslenecekti. Daha oğluşumuza almadığımız ufak tefek eksikleri vardı. vs. vs. vs. ve daha bir sürü şey. Ama hepsi halloldu. 

Perşemde günü annem ve babam memleketten geldi. O gün gece 12.00'ye kadar annemle bebek şekerlerini etiketleyip, badem şekerini koyup, sepete yerleştirdik. Tabi bir taraftan da artık oğluşumun son tekmelerini yiyordum. Anlaşılan o da benim gibi heyecanlıydı. Yarın ilk kez birbirimizi görecek, dokunacak, koklayacaktık. 9 aylık hasret sona erecekti. Burnunu, gözünü, kaşını, parmaklarını merak ettiğim küçük delikanlıyla yarın tanışacaktık. Yarın iki kişilik ailemiz için bir dönüm noktası olacak, yeni bir yaşam şekline doğur yelken açacaktık. O gece uyudum mu, uyumadım mı yoksa rüyada mıydım? Hiç bilmiyorum. 

Sabah erkenden kaltık. Doktorum saat 7.30- 8.00 gibi hastanede olmamı istedi. Kocaman göbişime baktım. Gerçekten de kocamandı :) Saatler, hatta dakikalar sonra içimdeki o minik insanı kucağıma alabilecektim. Ne heyecanlı bir bekleyişti. 9 ay sabırla beklemiş ama şu son saatler beni iyice sabırsızlandırmıştı. 

Hastaneye gelir gelmez yatışımız yapıldı ve odamıza yerleştik. Büyük bir şans ki daha önce sürücü kursunda tanıştığımız bir ebe arkadaşım bu hastanede çalışıyordu. Kaç aydır hastaneye gelip gitmemize rağmen bir türlü rastlaşmamıştık. O gün de serviste o görevliydi ve benimle o ilgilenecekti. Canım Ayşem seni burdan bir kez daha öpüyorum. Sen çok iyi bir ebe, arkadaş ve destekçisin. Allah sana kolaylık versin. Ameliyat önlüğünü giydim ve Ayşe "artık ameliyathaneye gidebiliriz" deyince ben yürüyerek odanın kapısına yöneldim. Ayşe "ne yapıyorsun" diye sordu. Ben de "gidiyorum" dedim. Ayşe gülerek "herhalde ameliyathaneye böyle yürüyerek gitmeyeceksin, biraz bekle sedye getiriyorlar" dedi. Anlayın işte oğluma kavuşmak için koşarak gidiyorum ameliyathaneye :) Sedyeyi getirdiler. Yattım ve ameliyathane yolculuğumuz başladı. Ayşe beni ameliyathanenin kapısından ameliyathane görevlilerine teslim etti ve "Ben birazdan seni ve bebeğini almak için geri gelicem" diyerek gitti.   

Daha önceden de ameliyat olmuşluğum olduğu ve sağlık alanında çalıştığım için ameliyathane hiç yabancı gelmedi. Beni bir salona aldılar. Burada ismini bilmediğim çok tatlı bir anestezi teknisyeni operasyon hakkında bana bilgi verdi. Zaten daha önce kendi doktorum ve anestezi doktoru da ameliyatla ilgili bilgileri vermişti. Epidural anestezi ile sezaryen olacaktım. Bebeğimi ilk dakikalarına şahit olacak, sesini ilk ben duyacaktım. Anestezi uzmanı gelerek epidural için gerekli katateri taktı ve anestezi teknisyeni eşliğinde gerekli uyuşmanın sağlanıp sağlanmadığı buz kalıbıyla kontrol edildi. Bana sanki ayaklarımı hareket ettirebiliyormuşum gibi gelse de ne gariptir hiç bir hareket yoktu. Aslında gerektiği kadar uyuşmayacağımdan ve canımın yanmasından korkmuyor değildim. Anestezi teknisyeni önce omzuma sonrada kademe kademe belime kadar buz kalıbını dokundurarak anestezinin gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol ediyordu. Tabi bu arada masadaki tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Önümde yeşil bir örtü olduğu için çok fazla etrafımı göremiyor, gözlerim sürekli doktorumu arıyordu. Bir ara sesini duydum "Melek nasılsın?". "İyiyim. Ne zaman başlayacağız" dedim. O "Başladık bile" dedi. Ne yani şimdi beni kesmişler ve ben hiç hissetmemişmiydim. Çok ilginç bir durumdu hakikaten. Bir taraftan operasyon devam ederken biz de anestezi teknisyeni ile ara ara sohbet ediyorduk. Bu galiba oyalama taktiğiydi. Çünkü orda öylece yatmak ve bilincin yerinde seni kesmelerine izin vermek garip bir duydu. Hatta sıkıcı bile olmaya başlıyor bir süre sona. 

Ben sürekli anestesi teknisyenine "çıktı mı bebek?" diye sorup duruyordum. O da "henüz değil, zaten bebeği çıkartmalarına yakın karnına bastırırlar ve sen bu basıncı hissedersin" dedi. Evet ağrı, acı yok ama karnınızda bir itiş-kakış, asılma- çekilme olduğunu hissedebiliyorsunuz. Bir taraftan da gözüm duvardaki saatte. Bebeğimin tam olarak saat kaçta dünyaya geldiğini kaçırmamak için sık sık bakıyorum. Bu arada Ayşe'de geliyor ameliyathaneye. O da giymiş yeşilleri. Elinde bir örtü bekliyor kenarda.  Ne o bir ağlama sesimi. Benim küçük bebeğimin, Emir'imin sesimi. Ay ne güzel ses öyle. Eeee nerde peki. Saate bakıyorum. Saat 09.04. 18 Şubat 2010 Cuma günü saat 09.04, hayatımın milat noktası. İşte Ayşe'nin kucağında kırmızı mı desem ne renk o öyle. Ağzını da kocaman açmış bağırıyor. Bu sırada çocuk doktoru da gelmiş salona. Ayşe hemen doktorun önündeki muayene masasına koyuyor oğlumu. Ben meraklı ve yaşlı gözlerle onları izliyorum. Doktor bir güzel muayene ediyor. Sağına soluna bakıyor. Herşey tamam. 

Ve işte ilk buluşma. İlk ten teması. Ayşe hemen oğluşumu bana getiriyor. Kokluyorum, öpüyorum onu. Ay ne minik şey bu. Bu arada ağlamayı da kesiyor. Ayşe, "Şimdi onu giydirip odana götürücem. Sizinkiler sabırsızlıkla bekliyorlar. Sen de dikişlerin atılır atılmaz aşağıya ineceksin" diyor. İşte bu noktadan sonrası ameliyatın en sıkıcı ve bana çok çok çok uzun gelen kısmı. Elleri ne kadar ağır diye düşünüyorum. Hadi biraz acele edin. Daha oğluma tam bakamadım ki. Allah'a şükür bu kısmı da sorunsuz atlatıyoruz ve ameliyathaneden çıkmaya hazırız. Kapı açılıyor. Eşim ve babam beni bekliyorlar. Odamıza geliyoruz ve oğlumun ağlamaya başlamış. Annem "Bu obur bir bebek olacak galiba. geldiğinden beri ağlayıp, ellerini ağzına sokuyor" diyor. Ben de bir sürü endişe. Acaba sütüm geldi mi düşüncesi. Sağ olsun Ayşe bizi hiç yalnız bırakmıyor. Bu noktada da devreye giriyor ve oğlumu emzirmeme yardımcı oluyor. Eh ne diyeyim iyi ki varsın Ayşe.

Eşimin ailesi de ulaşıyor bu sırada yanımıza. Herkeste bir heyecan, telaş, mutluluk... Aileye katılan minik bir insanın bize yaşattığı sevinç... Tarif edilemez duygular... Yeni başlangıçlar... Ve Mehmet Emir'li yeni bir hayat...

Hoşgeldin canım yavrum dünyaya. Belki bir sürü zorluk seni bekliyor olacak, bir sürü engeli aşman gerekecek bu hayatta. Ama unutma arkanda seni seven annen, baban başta olmak üzere bir sürü insan var. İnşallah senin güzel bir ahlakla, vatanına, milletine, dinine hayırlı bir evlat olmanda yol göstericilerin olabiliriz. Sen bizim için çok kıymetlisin.  

Canım yavrum, Emir'im, Allah seni bize gönderdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Umarım sen de büyüdüğünde "Allah'ım beni böyle bir anne- babanın evladı olarak dünyaya gönderdiğin için kendimi çok şanslı hissediyorum" diyebilirsin. Hayatında hep güzelliklerin olması duasıyla... SENİ ÇOK SEVİYORUM Bİ TANECİK OĞLUM.


20 Mayıs 2011 Cuma

MEHMET EMİR'Lİ 3. AY



Zaman su gibi akıp geçiyor. Tatlı oğlum Mehmet Emir dünyaya geleli 3 ay oldu bile. İnanın insan nasıl geçtiğini bile anlayamıyor. Bir taraftan ilk doğduğu günlere kıyasla kocaman oldu oğluşum. Kucağıma aldığımda artık kollarımdan taşıyor:) Bir taraftan da kocaman dünyada 3 aylık hayatıyla mimiminnacık benim yavrum. Allahın izniyle daha yaşayacağımız çok uzun ve güzel günler var önümüzde...



Günlerim Emir'le dolu dolu geçiyor hep. Tabi bir yandan ev işleri ve açık öğretim sınavlarına da hazırlandığım için bloğuma vakit ayıramıyorum. Emir'in uyku vakitlerinde işlerimi halledip biraz da sınavlara hazırlık yapıyorum. Mayısın 28-29'undaki sınavları atlattıktan sonra 2 haftalık bir tatil planı içindeyiz. Daha doğrusu memlekete gitmeyi istiyoruz. Emir'i daha onu görmeyen eş,dost, akraba ile tanıştıracağız:) Daha Konya'da da Emir'le tanışmayı bekleyen dost ve arkadaşlarımız da var. Özellikle iş yerindeki arkadaşlarım. Emir de sizlerle tanışmak için sabırsızlanıyor ancak şu yoğun günler ve memleket gezisinden sonra inşallah.



Sonrasında bloğuma daha çok yazacak şeyim ve zamanım olacak. Bunların başında Emir'le doğum hikayemiz ve Emir için yaptığım küçük hazırlıklar geliyor. Aslında bunları sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum ama biraz daha vakit var. İnşallah bomba gibi geri dönücem:)



Bir de eklemek istediğim bir şey daha var. 1 yıl süreyle (bir aksilik olmazsa) inşallah oğlumu kendim büyüteceğim. Yani ücretsiz izne ayrılmış bulunuyorum. Dünyaya yeni gelen minicik bir yavrunun ilk yıllarında dünya ile bağını kurmasına yardımcı olacak kişiler anne-babası ve daha çok da annesi. Dolayısıyla Emir'in ilk yılında ona ne kadar vakit ayırabilir, onun ne kadar yanında olabilirsem ilerleyen dönemlerde onun hem ruhsal hem fiziksel olarak daha sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde katkımın olacağını düşünüyorum. İnşallah ilk dişine, ilk adımına, ilk kelimelerine şahit olacağım bu bir yıllık süreç küçük ailemiz için güzel geçer.



Tekrar görüşene dek şimdilik hoşçakalın...

8 Mayıs 2011 Pazar

ANNE OLMAK...


Bu sene anneler günü benim için daha bir anlamlı, daha bir özel, daha bir başka...


Çünkü bu sene ben de bir anneyim.




Küçük bir mucizeye tanıklık ediyor olmanın verdiği hazzı, insanın içinde yavrusuna karşı coşan sevgi şelalelerini, gülümsemesiyle size dünyaları hediye edişini, bir dokunuşun, bir bakışın size neler neler kattığını ve daha bir çok şeyi bir arada yaşamayı yani anne olmayı tarif etmek imkansız. Sadece yaşanabilecek bir duygu bence.




Her sene annemi arar anneler gününü kutlardım. Mutlu olurdum:) Mutlu olurdu:)
Bir çocuk olarak mutlu olmakla, bir anne olarak mutlu olmanın farkını bu sene anladım.



Canım Mehmet Emir'imin dünyaya gelmesiyle anladım.


O uyurken, bir film seyreder gibi yüzünü seyretminin verdiği hazdan anladım.


O ağlayınca, içimin cız etmesinden, benim canımın daha çok yanmasından anladım.


O gülünce, kalbimin taşıyamayacağı kadar mutlulukla dolmasından anladım.


...


Kısacası o bana anne olmanın ne demek olduğunu anlattı.




Mehmet Emir, güzel yavrum, seninle 2 ay 20 günden beri yan yana, koyun koyuna, kucak kucağayız. Bu benim ilk anneler günüm. Anne olmanın günü olmaz gerçi ama başkaymış bu günde anne olmanın verdiği haz. İyi ki varsın Annecim. İyi ki dünyaya gelmişsin. İyi ki Allahım seni bana göndermiş.




İnşallah bundan sonra da seninle nice anneler gününü kutlarız. Her ne kadar bu sene baban senin adına bana güzel bir anneler günü hediyesi almış olsa da senin minicik ellerinden alacağım bir kır çiceğini ve minicik dudakların arasından çıkacak "Canım annecim, anneler günün kutlu olsun" diyeceğin günleri sabırsızlıkla bekliyorum.




Seni çoooooooooooooook ama çoooooooooooook SEVİYORUM canım OĞLUM.




Veeeeeeee bütün anneler, anne olmayı bekleyenler sizin de anneler gününüz kutlu olsun...




Dip Not:


Mehmet Emir 18 Şubat 2011 günü dünyaya geldi. Biliyorum Mehmet Emir'in doğacağı haberini paylaştığım o günden bu yana bloğuma hiç bir post ekleyemedim. Hem yeni bir hayata alışıyor olmanın verdiği telaş, zamansızlık, hem de blog yasağının araya girmiş olması beni biraz bloğumdan uzaklaştırmıştı. Artık yeni hayatımıza alıştık ve blog yasakları da kalktı. İnşallah bundan sonra daha çok paylaşımlarla bloğumda olmaya devam edeceğim.


14 Şubat 2011 Pazartesi

GÜZEL BİR GÜNDE GÜZEL BİR HABER

Bugün Mevlid Kandili...
Peygamber Efendimizin dünyaya geldiği gün. Öncelikle herkesin bu özel günü hayırlı olsun. Allah bu güzel günde yapacağınız tüm dualarınızı kabul eder inşallah.


Bugünün benim için ikinci güzel yanı ise Oğlumuz Mehmet Emir'in 18 Şubat 2011 Cuma günü aramıza katılacak olmasını öğrenmiş olmam. Yani oğlum 4 gün sonra Allah nasip ederse artık göbişimde değil kucağımda olacak.


Bebeğimi normal bir şekilde dünyaya getirmeyi çok isterdim. Ama malesef tıbbi nedenlerden dolayı cerrahi operasyonla dünyaya gelmek zorunda kalacak yavrum. İnşallah oğlumun doğumunu uzun uzun yazma fırsatım olur.


Şimdilik hem kandilinizi kutlayayım hem de benim için mutluluk verici bu haberi sizinle paylaşayım istedim.


Oğlum Mehmet Emir'e Not:
Az kaldı annecim. 4 gün. Sadece 4 gün sonra kollarımın arasında olacaksın. Küçücük gözlerini, burnunu, ağzını, yüzünü, ellerini, ayaklarını, bedenini artık merak etmek zorunda olmadan doya doya görebilecek, kucaklayabileceğim seni. Çok yakında...
Geliş tarihini öğrenmek, baban ve benim daha çok heyecanlanmamıza neden oldu. Sanırım bu heyecan 18 Şubat 2011 Cuma gününe kadar katlanarak artacak. Seni şimdiden çoooooook seven annen ve baban gelmeni dört gözle bekliyor...


Sevgiyle kal bebeğim...

7 Şubat 2011 Pazartesi

BANYO ZAMANI...



Mehmet Emir'im için aldığımız bakım ürünü ve banyo malzemelerini koyabileceğim bir kutu yaptım. Evdeki kutuları bu şekilde değerlendirmeyi seviyorum. Hem malzemeleri bir arda, derli-toplu tutuyor hem de şık görünüyor.
Daha önce de buna benzer bir kutu çalışmam daha olmuştu. Görmek için tık tık lütfen:)
Aynı kutunun değişik boylarından bir kaç tane daha yapmıştım. Yünler, hobi malzemeleri, dikiş malzemelerimi bu kutular topluyor.
Oğlum için yaptığım kutumuz da bu işte. Banyo zamanı gelince elimizin altında olacak hepsi.


3 Şubat 2011 Perşembe

GRİ- KIRMIZI

Oğlumuz için çoğu hazırlığımızı tamamladık diyebilirim. Mutlaka eksiklikler olacak. Çünkü minik bir birey dünyaya gelecek ve bundan sonra ihtiyaçları artarak devam edecek. Ama biz şimdilik yapmamız gereken hazırlıkların büyük kısmını bitirdik.

Başlangıçta oğlumuza alacağımız şeyler için belirli bir konsept ya da renk tercihimiz olmadı. Eşimle birlikte ihtiyaçlarımızı alırken sadece gözümüze güzel, sevimli görünen şeyleri seçtik. Ama alış-veriş ilerledikçe aldığımız çoğu şeyin gri-kırmızı tonlarında olduğunu fark ettik. Sonradan "Eee almışken gri-kırmızı olan olsun" dedik.

İşte oğlumuz için aldığımız gri-kırmızı şeyler;

  • Oyun Parkı Yatak


Yatak seçimi konusunda daha önce bir post yazmıştım. Hem posta yapılan yorumlar, hem çevremdeki arkadaşlarımın görüşleri, hem de internette yaptığım araştırma sonucunda oyun parkı şeklinde olan yatağa karar verdik. Şimdilik çalışma ve misafir yatak odası olarak kullandığımız odamızda kurulu. Havalanması için aldığmız ilk gün kurdum. Bebeğimiz dünyaya gelince muhtemelen yatak odamıza taşınacak. Oldukça kullanışlı görünüyor. altında tekerlekleri var ve demonte etmeden odadan odaya taşıyabileceğiz. Demontesi çok kolay ve ebatları oldukça küçülüyor. Yani istediğiniz yere götürebiliyorsunuz. İki kademeli yükseklik ayarı sayesine sanıyorum 3-4 yaşına kadar rahatlıkla kullanabileceğiz. Ondan sonra da zaten yeni bir oda takımı alırız diye düşünüyorum.

  • Taşıma ve Oto Koltuğu




Yatak ve taşıma koltuğunu aynı yerden aldık. Alırken yukarıda da belirttiğim gibi kesinlikle ikisi de aynı renk olsun diye bir fikrimiz yoktu. Bebeğimiz erkek diye mavi tonlardaki ürünleri çıkarıyorlardı hep önümüze. Ama eşimle böyle bir takıntımız olmadığı için değişik alternatiflere yöneldik. Önce yatağı sonra da bu gri- kırmızı taşıma ve oto koltuğunu aldık.

  • Bebek Bakım Çantası



Bu bebek bakım çantasını daha geçtiğimiz hafta sonu aldık. Aslında ilk tercihimiz aynı çantanın lacivert- kırmızı olanıydı. Bebeğimle birlikte heryere sürüyeceğim bu çantayı özellikle koyu renk seçmiştim. Aldık eve geldik. Ancak baktım olmadı. Diğer eşyaları ile uyum sağlamadı. Eşime de rica ettim. Gittik gri-kırmızı olan fotoğraftaki çantayla değiştirdik. İyi mi oldu? Bence iyi oldu:) Siz ne dersiniz?

  • Bebek Battaniyesi



Bu yumuşacık kadife battaniye de bilinçli olarak seçilen gri- kırmızı ürünlerden biri. Üstelik yanında beresi ve patikleri de var. Çok beğenerek aldım.

  • Veeeee Kıyafetler




Özellikli seçilen bir ürün değil. Öyle denk gelenlerden. Bir diğeri de aşağıdaki çıt çıtlı badiler. Hamile kaldıktan sonra uzun süre bebek alış-verişi için bekledik. İnsanın her ihtimali düşünmesi gerekebiliyor. O yüzden acele etmedik. Ama ben yine gittiğimiz mağazalarda hep bebek reyonlarını dolaşıyordum. Bu badiler de erken dönemde oğlumuza aldığımız ilk kıyafetlerden birisi.

Şimdilik gri- kırmızı serimiz bu kadar. Belki bundan sonra da alacağımız ürünlerde bu renk konseptine uyarız. Bilemiyor, garanti veremiyorum:) Şimdilik sadece oğluma sağlıkla kavuşmayı diliyorum Allah'tan. Gerisi nasıl olsa halledilir.

2 Şubat 2011 Çarşamba

YALANCIKTAN YAPMIŞ:)


Oğlumuza kavuşmamıza artık sayılı günler kaldı. Ama zaman zaman gelmek için sabırsızlanıyor sanırım.

Geçtiğimiz perşembe gecesi yatağa girerken sol kasığımda hafif bir ağrım vardı. Gece herhangi bir şikayetim olmadı ancak sabah uyandığımda ağrının geçmediğini fark ettim. Eşim işe çok erken gittiği için ona bir şey söyleyemedim. Ben de kalkıp işe gittim. Ancak otururken kaybolan ağrım ayağa kalkınca rahatsızlık veriyordu. Mesai arkadaşlarım doktorumla görüşmemi önerdi. Sürekli takiplerimi yaptırdığım doktorumun hastanesinin iş yerime biraz ters olması ve tek başıma gitmek istemeyişim yüzünden iş yerime yakın olan Kadın Doğum Hastanesine müracaat ettim. Burada yapılan usg, nst gibi tetkikler sonucunda doktor doğumun yaklaştığını istersem hastaneye yatırabileceğini istersem evde istirahat edip doğuma yönelik belirtiler başlayınca hastaneye müracaat edebileceğimi söyledi. Ben de kendi doktoruma gitmeyi tercih ettim.
Eşime haber verdim ve birlikte kendi doktoruma gittik. Orada da yapılan tetkikler sonucu doktorum da hemen hemen aynı şeyleri söyledi. Ancak rahimde bir açılma söz konusu olmadığı için hastaneye yatıp yatmamayı bana bıraktı. Eve gidip istirahat etmeyi tercih ettim. Doktorum, gece şikayetlerin artarsa mutlaka geliyorsun, ancak şikayetlerinde azalma veya tamamen geçme dahi olsa yarın mutlaka kontrole geliyorsun diyerek beni eve gönderdi.

Tabi bu arada erken doğuma riskine karşı, bebeğin ciğerlerini geliştirecek bir tedavi uygulandı. Ertesi günü yine doktoruma giderek gerekli kontrolleri yaptırdım. Bu sırada benim şikayetlerim ortadan kalkmıştı. Doktorum da gelişmelerin normal oduğunu ve beni 1 hafta sonra tekrar görmek istediğini söyledi. Biz de bunun üzerine gönül rahatlığıyla evimize döndük. Yani küçük bey yalancıktan geliyorum dedi bize.

Normal şartlarda 32. haftadan 37. haftaya kadar doğum iznimi doğum sonrası için aktarmıştım. Yani bu haftayı da çalışarak geçirmem gerekiyordu. Ancak küçük bey buna müsade etmedi. Doğum sonrasına 4 hafta iznimi aktarmış oldum. Buna da şükür diyerek artık doğum öncesi iznime başlamış bulunuyorum.

Aslında doğum iznine ayrıldıktan sonra bebeğim için yapmak istediğim o kadar şey vardı ki, hamileliğin son aşamalarının verdiği ağırlık buna izin vermiyor. Kendimi yormadan yapabildiğim kadarını yapmaya çalışacağım. Ama herşeyden önce bebeğimle kendi sağlığımıza dikkat etmem gerekiyor. Sağlık olduktan sonra diğer şeylerin önemi yok diye düşünüyorum.

Bir taraftan bunları yazarken diğer taraftan da oğlumun tekmelerine maruz kalıyorum. Sanırım kendisini size şikayet etttiğimi fark etti :)

Annecim ben senden hiç şikayetçi olur muyum?

Sen benim ilk göz ağrım, ilk bebeğim, ilk heyecanımsın.

Babanla birlikte seni dört gözle bekliyoruz.

Seni şimdiden öyle çok seviyoruz ki bunu tarif edemem.

Geldiğinde eminim hayatımız daha farklı olacak.

Senden önce ve senden sonra bizim miladımız olacak.

İnşallah salğıklı bir şekilde seni kucağımıza alırız.

Görüşmek üzere bi tanem...(:

17 Ocak 2011 Pazartesi

BEBEK HAZIRLIKLARI 3- BEBEK ŞEKERİ


Son zamanlarda uğraşlarımın çoğu, yakın zamanda aramıza katılacak bebeğim için. Minik çoraplar, küçücük badiler, ufacık patikler oldu her yanım:) Onun için birşeyler yapmak dünyanın en haz veren şeyi. Sizin ve eşinizin parçası olan küçük bir insanı içinizde barındırmak ise tarifi imkansız bir duydu. Ya da ben bunu tarif edecek kelimeleri bulamıyorum. Allah çocuk isteyen herkese nasip eder inşallah.

Sabırsızlıkla beklediğim oğlum için hazırlıklarına başladığım yeni şeylerden biri de bebek şekeri. Geçtiğimiz hafta içinde internetten sipariş ettiğim bebek şekeri malzemeleri, hafta sonu elime ulaştı. Bir kaç eksiklikleri var. Kurdela, badem şekeri, lavanta vs. gibi. Onları da temin edince hızlı bir şekilde bebek şekerlerinin yapımına başlayacağım. Ama ben dayanamadığım için gelen malzemelerimi sizinle paylaşmak istedim. Tabi kısa bir süre sonra da bitmiş hallerini paylaşırım inşallah:)
Malzemelerimin arasında neler mi var?
  • Beyaz taşlı tül
  • Ahşap mavi renkli stiker
  • Beyaz tüy
  • Nazar boncuğu
  • Raket
  • Bebek tulumu şeklinde çubuklu süsler
Bunların hepsi bir araya gelerek Emir'imin bebek şekerini oluşturacaklar.

Bakalım nasıl bir şey ortaya çıkacak...

6 Ocak 2011 Perşembe

KUMAŞ TAVŞANCIK


Oğlum için yapmak istediğim bir diğer proje de kumaş oyuncaklardı. Bu doğrultuda yaptığım ilk oyuncak, kumaş tavşan oldu. Kalıbını portekizli bir ablamızın blogundan aldım. Daha önce de aynı blogtan arkadaşımın oğlu için bir ayıcık yapmıştım. Buraya tık tık yaparak onu da görmeniz mümkün. Bu tavşanı eşimin giymediği bir gömleğinden yaptım. Bir noktada geri dönüşüm olan bir çalışma oldu.

  • Tavşanımızın kalıbını öncelikle kağıda aktardım.

  • Ardından kalıbı kumaş üzerine aktararak parçaları kestim ve dikerek ters çevirdim.

  • Kol ve bacaklarında yarısına kadar elyaf doldurduktan sonra ortadan dikiliyor. Böylece eklem yerleri oluşturulmuş oluyor.



  • Sonra tavşanımıza uygun kıyafetler dikiyoruz. Benim tavşanım uzun süre kıyafetsiz kaldı. Çünkü ne yapacağım konusunda karar veremedim. Daha doğrusu beceremediğim için kıyafet dikmek uzun sürdü:(

  • Aslında böyle de keyfi yerindeydi tavşancığın ama kış geldi üşümesin diye ona kıyafet dikmek lazımdı.



  • Sonunda askılı bir kısa pantolonu oldu tavşanımın:)

Bakalım oğlum beğenecek mi ilk oyuncağını:)