11 Temmuz 2011 Pazartesi

TARİH 18 ŞUBAT 2011 (Doğum Hikayemiz)


Hamilelikti, doğumdu, blog yasaklarıydı derken bloğumla olan ilişkimi bir türlü rayına oturtamadım. Ama artık üstümdeki rehaveti atıp, yazmaya doğum hikayemizle başlayayım dedim.

Hamilelik dönemim genel anlamda iyi geçti diyebilirim. Bulantı, kusma gibi yan etkiler pek yaşamasam da ilk aylarda acayip bir uyku ve yorgunluk hali beni benden almıştı. 4. aydan itibaren eski enerjik halime dönebildim. Bebeğimin de Allah'a şükür gelişimi gayet iyiydi. Ancak daha önce de bu postumda bahsettiğim gibi daha hamileliğimin 36. haftasında yaşadığım ağrılar nedeniyle erken doğum yaşama riskini atlattık diyebilirim. Şükür, benim minik yaramazım annesinin karnını sevmiş olacak ki biraz daha kalmaya karar verdi :)

Herşey yoluna girmişti ama doktor kontrollerimiz daha sıklaştı. Tek bir nokta vardı. O da küçük beyimizin henüz doğum pozisyonu almamış olmasıydı. Her doktor kontrolüne gittiğimiz de bu sefer döndü galiba diye ümit etmeme rağmen, küçük bey dönmek için hiç bir çaba göstermiyordu. Aksine poposunun üstünde oturup duruyordu :) Doktorum da bu saatten sonra dönmesinin çok zor olduğunu söyledi. Ben aslında normal doğum yapmak isterken, tıbbi nedenler ve bebeğimin ve benim sağlığım için sezaryen olma kararı aldık. Bir bakıma sezaryen olmak sanırım benim için iyi oldu. Çünkü hastane yollarında doğum yapabilirdim. Evimiz ve hastane arası oldukça mesafeli ve eşim kontrol için her hastaneye gittiğimizde yolları karıştırıyordu. Ben de her seferinde öğren artık şu yolları ben sancı çekerken sana yol tarif edemem diye şaka yapıyordum. Demekki Allah'ım yollarda doğurmama razı olmadı :)))) Özetle her işte bir hayır var.

Her neyse son olarak sezaryen için gün belirlendi. 18 Şubat 2011 Cuma günü bebeğimi, minik Emir'imi kollarıma alabilecektim. Allahım 4 gün mü? Daha yapmam gereken, yapılması gereken bir sürü şey vardı. Ailelerimize haber verecektik. Ev temizlenecekti. Hastanede ikram edilecek bebek şekerleri için sepet süslenecekti. Daha oğluşumuza almadığımız ufak tefek eksikleri vardı. vs. vs. vs. ve daha bir sürü şey. Ama hepsi halloldu. 

Perşemde günü annem ve babam memleketten geldi. O gün gece 12.00'ye kadar annemle bebek şekerlerini etiketleyip, badem şekerini koyup, sepete yerleştirdik. Tabi bir taraftan da artık oğluşumun son tekmelerini yiyordum. Anlaşılan o da benim gibi heyecanlıydı. Yarın ilk kez birbirimizi görecek, dokunacak, koklayacaktık. 9 aylık hasret sona erecekti. Burnunu, gözünü, kaşını, parmaklarını merak ettiğim küçük delikanlıyla yarın tanışacaktık. Yarın iki kişilik ailemiz için bir dönüm noktası olacak, yeni bir yaşam şekline doğur yelken açacaktık. O gece uyudum mu, uyumadım mı yoksa rüyada mıydım? Hiç bilmiyorum. 

Sabah erkenden kaltık. Doktorum saat 7.30- 8.00 gibi hastanede olmamı istedi. Kocaman göbişime baktım. Gerçekten de kocamandı :) Saatler, hatta dakikalar sonra içimdeki o minik insanı kucağıma alabilecektim. Ne heyecanlı bir bekleyişti. 9 ay sabırla beklemiş ama şu son saatler beni iyice sabırsızlandırmıştı. 

Hastaneye gelir gelmez yatışımız yapıldı ve odamıza yerleştik. Büyük bir şans ki daha önce sürücü kursunda tanıştığımız bir ebe arkadaşım bu hastanede çalışıyordu. Kaç aydır hastaneye gelip gitmemize rağmen bir türlü rastlaşmamıştık. O gün de serviste o görevliydi ve benimle o ilgilenecekti. Canım Ayşem seni burdan bir kez daha öpüyorum. Sen çok iyi bir ebe, arkadaş ve destekçisin. Allah sana kolaylık versin. Ameliyat önlüğünü giydim ve Ayşe "artık ameliyathaneye gidebiliriz" deyince ben yürüyerek odanın kapısına yöneldim. Ayşe "ne yapıyorsun" diye sordu. Ben de "gidiyorum" dedim. Ayşe gülerek "herhalde ameliyathaneye böyle yürüyerek gitmeyeceksin, biraz bekle sedye getiriyorlar" dedi. Anlayın işte oğluma kavuşmak için koşarak gidiyorum ameliyathaneye :) Sedyeyi getirdiler. Yattım ve ameliyathane yolculuğumuz başladı. Ayşe beni ameliyathanenin kapısından ameliyathane görevlilerine teslim etti ve "Ben birazdan seni ve bebeğini almak için geri gelicem" diyerek gitti.   

Daha önceden de ameliyat olmuşluğum olduğu ve sağlık alanında çalıştığım için ameliyathane hiç yabancı gelmedi. Beni bir salona aldılar. Burada ismini bilmediğim çok tatlı bir anestezi teknisyeni operasyon hakkında bana bilgi verdi. Zaten daha önce kendi doktorum ve anestezi doktoru da ameliyatla ilgili bilgileri vermişti. Epidural anestezi ile sezaryen olacaktım. Bebeğimi ilk dakikalarına şahit olacak, sesini ilk ben duyacaktım. Anestezi uzmanı gelerek epidural için gerekli katateri taktı ve anestezi teknisyeni eşliğinde gerekli uyuşmanın sağlanıp sağlanmadığı buz kalıbıyla kontrol edildi. Bana sanki ayaklarımı hareket ettirebiliyormuşum gibi gelse de ne gariptir hiç bir hareket yoktu. Aslında gerektiği kadar uyuşmayacağımdan ve canımın yanmasından korkmuyor değildim. Anestezi teknisyeni önce omzuma sonrada kademe kademe belime kadar buz kalıbını dokundurarak anestezinin gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol ediyordu. Tabi bu arada masadaki tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Önümde yeşil bir örtü olduğu için çok fazla etrafımı göremiyor, gözlerim sürekli doktorumu arıyordu. Bir ara sesini duydum "Melek nasılsın?". "İyiyim. Ne zaman başlayacağız" dedim. O "Başladık bile" dedi. Ne yani şimdi beni kesmişler ve ben hiç hissetmemişmiydim. Çok ilginç bir durumdu hakikaten. Bir taraftan operasyon devam ederken biz de anestezi teknisyeni ile ara ara sohbet ediyorduk. Bu galiba oyalama taktiğiydi. Çünkü orda öylece yatmak ve bilincin yerinde seni kesmelerine izin vermek garip bir duydu. Hatta sıkıcı bile olmaya başlıyor bir süre sona. 

Ben sürekli anestesi teknisyenine "çıktı mı bebek?" diye sorup duruyordum. O da "henüz değil, zaten bebeği çıkartmalarına yakın karnına bastırırlar ve sen bu basıncı hissedersin" dedi. Evet ağrı, acı yok ama karnınızda bir itiş-kakış, asılma- çekilme olduğunu hissedebiliyorsunuz. Bir taraftan da gözüm duvardaki saatte. Bebeğimin tam olarak saat kaçta dünyaya geldiğini kaçırmamak için sık sık bakıyorum. Bu arada Ayşe'de geliyor ameliyathaneye. O da giymiş yeşilleri. Elinde bir örtü bekliyor kenarda.  Ne o bir ağlama sesimi. Benim küçük bebeğimin, Emir'imin sesimi. Ay ne güzel ses öyle. Eeee nerde peki. Saate bakıyorum. Saat 09.04. 18 Şubat 2010 Cuma günü saat 09.04, hayatımın milat noktası. İşte Ayşe'nin kucağında kırmızı mı desem ne renk o öyle. Ağzını da kocaman açmış bağırıyor. Bu sırada çocuk doktoru da gelmiş salona. Ayşe hemen doktorun önündeki muayene masasına koyuyor oğlumu. Ben meraklı ve yaşlı gözlerle onları izliyorum. Doktor bir güzel muayene ediyor. Sağına soluna bakıyor. Herşey tamam. 

Ve işte ilk buluşma. İlk ten teması. Ayşe hemen oğluşumu bana getiriyor. Kokluyorum, öpüyorum onu. Ay ne minik şey bu. Bu arada ağlamayı da kesiyor. Ayşe, "Şimdi onu giydirip odana götürücem. Sizinkiler sabırsızlıkla bekliyorlar. Sen de dikişlerin atılır atılmaz aşağıya ineceksin" diyor. İşte bu noktadan sonrası ameliyatın en sıkıcı ve bana çok çok çok uzun gelen kısmı. Elleri ne kadar ağır diye düşünüyorum. Hadi biraz acele edin. Daha oğluma tam bakamadım ki. Allah'a şükür bu kısmı da sorunsuz atlatıyoruz ve ameliyathaneden çıkmaya hazırız. Kapı açılıyor. Eşim ve babam beni bekliyorlar. Odamıza geliyoruz ve oğlumun ağlamaya başlamış. Annem "Bu obur bir bebek olacak galiba. geldiğinden beri ağlayıp, ellerini ağzına sokuyor" diyor. Ben de bir sürü endişe. Acaba sütüm geldi mi düşüncesi. Sağ olsun Ayşe bizi hiç yalnız bırakmıyor. Bu noktada da devreye giriyor ve oğlumu emzirmeme yardımcı oluyor. Eh ne diyeyim iyi ki varsın Ayşe.

Eşimin ailesi de ulaşıyor bu sırada yanımıza. Herkeste bir heyecan, telaş, mutluluk... Aileye katılan minik bir insanın bize yaşattığı sevinç... Tarif edilemez duygular... Yeni başlangıçlar... Ve Mehmet Emir'li yeni bir hayat...

Hoşgeldin canım yavrum dünyaya. Belki bir sürü zorluk seni bekliyor olacak, bir sürü engeli aşman gerekecek bu hayatta. Ama unutma arkanda seni seven annen, baban başta olmak üzere bir sürü insan var. İnşallah senin güzel bir ahlakla, vatanına, milletine, dinine hayırlı bir evlat olmanda yol göstericilerin olabiliriz. Sen bizim için çok kıymetlisin.  

Canım yavrum, Emir'im, Allah seni bize gönderdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Umarım sen de büyüdüğünde "Allah'ım beni böyle bir anne- babanın evladı olarak dünyaya gönderdiğin için kendimi çok şanslı hissediyorum" diyebilirsin. Hayatında hep güzelliklerin olması duasıyla... SENİ ÇOK SEVİYORUM Bİ TANECİK OĞLUM.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hadi birşey söyle:)